T.C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu 2018/270 E. - 2020/498 K. Tarih: 03.12.2020

Bir matematikçi Öklid’in teoremlerini nasıl kabul ediyor ise, bir hukukçu da yukarıda açıklamaya çalıştığımız yorum ilkelerini o şekilde kabul etmelidir. Öklid’in 'bir üçgende büyük açı karşısındaki kenar, diğer kenarlardan büyüktür' şeklindeki teoremi nasıl apaçık doğru ise, nasıl bu teorem 2300 yıldır bütün matematikçiler tarafından doğru olarak kabul ediliyor ve uygulanıyor ise, hukukta 'istisnalar dar yorumlanır' ilkesi de o derece apaçık doğru bir ilkedir ve bütün hukukçular tarafından doğru olarak kabul edilip uygulanmalıdır. T.C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu 2018/270 E. - 2020/498 K. Tarih: 03.12.2020

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Bilim Özgürlüğünün Temel Hak Ve Özgürlükler İçindeki Yeri

Temel hak ve özgürlükler, insanla ilgili bazı gerekleri dile getirirler. Bu gerekler, insanın değerini tanıma ve koruma istemleri olarak ortaya çıkalar. Kuşkusuz insanın değerinden söz etmek, onun diğer canlılar arasındaki özel yerine işaret etmek demektir. İnsana bu özel yeri sağlayan ise, onun özelliklerinin bütünü ve sahip olduğu imkanlardır. Bu imkanlar dolayısıyla insan, diğer varlıklardan farklı olarak, kendini gerçekleştirmek peşinde koşar. İşte bu özellikler, insanın değerini ya da onurunu oluşturur. Onur, çok değerli kılınmış bir şeyin özelliğidir ve ancak sahip olunan haklara ulaşmakla mümkündür. Esasen temel hakların anayasal düzeyde tanınıp güvence altına alınmasının nedeni de insan onurunun korunmasıdır.

İnsan onuru, insanın ne durumda, hangi şartlar altında bulunursa bulunsun, sırf insan oluşunun kazandırdığı değerin tanınmasını ve sayılmasını anlatır. Bu, öyle bir davranış çizgisidir ki, ondan aşağı düşünce, muamele ona muhatap olan insanı, insan olmaktan çıkarır. Kuşkusuz insan onurunun korunması, insan haklarını bir bütün olarak, ayrım gözetmeksizin uygulamaya taşımakla, insanı toplumsal koşulların meydana getirdiği her türlü baskıdan kurtarmakla, dahası, ona kendini geliştirme fırsatı vermekle mümkündür. Aksi bir ortamda, gerçek özgürlükten söz etmek mümkün değildir.

Çağdaş insan hakları belgeleri bu amaçla, hak ve özgürlükleri fonksiyonlarına göre sınıflandırmıştır ve her bir kategoriye insanın bir yönünü korumayı hedeflemiştir. Bu çerçevede kişisel haklar (pasif statü hakları), kişinin devlet tarafından aşılamayacak ve dokunulamayacak özel alanlarının sınırlarını çizen ve bireyin maddi ve manevi varlığının koruyan özgürlüklerdir. Düşünce özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, kişi güvenliği ve konut dokunulmazlığı… gibi özgürlükler bu bağlamda değerlendirilmekte ve bunların devlete, esas itibariyle, bir karışmama ve gölge etmeme ödevi yüklediği kabul edilmektedir. Sağlık hakkı, eğitim hakkı, sosyal güvenlik hakkı… gibi sosyal ve ekonomik haklar (pozitif statü hakları) ise, vatandaşlara devletten olumlu bir davranış, bir hizmet ve yardım isteme hakkını tanıyan ve bunun karşılığında devlete sosyal alanda belirli görevler ve fonksiyonlar yükleyen haklardır. Siyasal haklar (aktif statü hakları) ise, siyasal görüş ve tutumlarını açıklama, örgütlenme, oy verme vb. yollarla vatandaşa yönetimde söz sahibi olma ve siyasal kararlara katılma yetkisi veren haklardır. Bu haklara sırasıyla koruyucu haklar, isteme hakları ve katılma hakları da denilmektedir.

Bilimi serbestçe öğrenme, araştırma, yayma ve öğretme haklarını içeren bilim özgürlüğü, 1982 Anayasasında kişisel haklar arasında, sanat özgürlüğü ile aynı maddede (An. Md.27) düzenlenmiştir. Madde, herkesin bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama ve yayma ve bu alanlarda her türlü araştırmayı yapma hakkına sahip olduğunu hükme bağlamaktadır. Buradan yola çıkarak bilim özgürlüğünün, hukuki niteliği itibariyle, tıpkı sanat özgürlüğü gibi bireysel öznel temel hak olduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda bilim özgürlüğü, bilimsel bir etkinlikte bulunan ve ya böyle bir faaliyette bulunmak isteyen tüm bireylere tanınmış, başka bir deyişle, bu durumdaki bireylerin kişiliğine sıkı sıkıya bağlı kılınmış bir haktır.

Hemen belirtmek gerekir ki 1982 Anayasası bilim özgürlüğünü kişisel haklar arasında saymış olsa da bu hakların kültürel bir hak olduğunu, dolayısıyla sosyal ve ekonomik haklar arasında değerlendirilmesi gerektiğinin ifade edenler de vardır. Birleşmiş Milletlerin bu hakkı ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkilin sözleşmede düzenlemiş olması ve Batı’da kültür dünyası ve sorunları ile ilgili hakların, genellikle kültürel haklar başlığı altında toplanması bunun kanıtı olarak gösterilmektedir.

Kültürün bir tanımının da, ‘’sanatsal ve bilimsel üretim süreci’’ olduğu dikkate alınırsa, bilim özgürlüğünün kültürel bir hak olduğu ve dolayısıyla sosyal ve ekonomik haklar arasında düzenlenmesi gerektiği söylenebilir. Fakat bilimin kültürel niteliği, onun illa da sosyal ve ekonomik haklar arasında ele alınmasını gerektirmez. Nitekim sadece bilim değil, bütün düşünsel ürünler kültürel bir nitelik taşırlar ve bunların düzenlendiği yer, pekala kişisel haklar ya da birinci kuşak haklar olabilir. Hatta böyle olmasının, özellikle bu özgürlüklerin korunması açısından daha güvenceli bir durum yaratacağı söylenebilir. Çünkü birinci kuşak haklar ikinci kuşak haklara göre daha sıkı bir koruma sistemine sahiptir. Sözgelimi 1982 Anayasası kişisel ve siyasal hakların KHK ile sınırlandırılmasının yolunu açıkça kapatmışken, sosyal ve ekonomik hakları için aynı şeyi yapmamıştır. Dolayısıyla bilim özgürlüğünün kişisel haklar arasında sayılması son derece önemli ve isabetlidir.

1982 Anayasasının kişisel haklar arasında saydığı ve bilim adamının şahsına sıkı sıkıya bağladığı bilim özgürlüğü, bir yandan da entelektüel özgürlüklerin en geneli ve kucaklayıcısı olan düşünce özgürlüğünün bir alt kategorisi, daha özel bir biçimidir. Gerçekten bilimi serbestçe öğrenme, araştırma, yayma ve öğretme ile düşünce özgürlüğü arasında esaslı bir iç içe geçme durumu vardır. Düşünce özgürlüğü olmadan bilim özgürlüğü güdük kalır. Öte yandan bilim özgürlüğü de düşünce özgürlüğünün niteliğini yükseltir.

Nihan Bulut

Kaynak : Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi C.9 S.1-2 (2005) , sf. 25-28

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bilimsel Araştırmada Etik Problemler

Geçmişten günümüze insanlık tarihi boyunca bilimsel araştırmalar insanlığın çizgisine yön vermiştir. Yapılan araştırmalar kimi zaman insanlı...