Sokrat'ın felsefi çalışması hakiki bilgiye ve hakikate ulaşmak için bir uğraşmadan başka bir şey değildi. Zaten hakikati aramaksızın geçirilecek hayat ona göre yaşamak zahmetine değmeyen bir yüktü.
Onun metodu herhangi bir bilgi muhtevasını olduğu gibi kabul etmemek, üzerinde düşünmek, dayandığı esaslara kadar giderek bilginin doğruluğunu yoklamaktır, O, sofistlerin aksine olarak, konuştuğu kimselere hazır fikirler vermez: onların hakikati kendiliklerinden bulmalarını ister ve bunun için sorduğu suallerle onlara yardım ederdi.
Sokrat
kitaplar içine gömülmüş, kendi üstüne kapanarak murakabeye dalmış bir filozof
değildi. Hakikati başkaları ile beraber bulmak için umumi yerlerde dolaşır,
zamanı ve yeri ne olursa olsun, kendisine ufak bir ümit veren veyahut ilmine
güvenen birisini görünce ister zengin ister fakir, ister köle ister hür olsun,
hemen konuşmağa başlardı. Muhatabına meşgul olduğu işi mahiyetini ve gayesini sorar, aldığı cevaplar
üzerine suallerini daha çetrefil daha dolambaçlı bir şekilde irat eder; nihayet
muhatabına bildiğini zannettiği şeyi bilmediğini hiç değilse kendisinden daha
az bildiğini, çünkü kendisinin o şeyi bilmediğini bilmekle muhatabından daha
İyi bildiğini söylerdi.
Sokrat
metodunun bu birinci kısmı Sokrat'ın istihzası adı ile anılır. Bu suallerle
Sokrat ilmin gayesi ile münakaşalarının mağrur cehaleti arasındaki tezatı
göstererek acı tenkidini yapardı. Hakiki bilgi yanında onların bilgisinin bir
hiç olduğunu göstermekle Sokrat bir hayli düşman kazanmıştı.
Sual
sormaktaki yüksek mahareti ile münakaşayı sevk ve idare eder muhatabının
tenakuzlarını ortaya çıkarırdı. Bu usul hatamı kendisini çürüten delilini
ihtiva ettiği fikrine dayanırdı; hata, Eflâtunun dediği gibi, kendi kendisinin
düşmanıdır.
Eflâtun'un
ziyafet adlı kitabında Alkibyat, onu heykelcilerin yaptıkları silenlere
benzetir. Bu silen statülerinin kapılan açılınca birçok küçük ilâhların küçük
statüleri ortaya çıkar. Sokrat fikirlerini öyle kelimelere ve ifadelere sarar
ki tıpkı vahşi bir satirin postuna bürünmesine benzer. Demircilerden,
kunduracılardan, yük eşeklerinden... bahseder, ayni şeyleri tekrarlıyor
zannedilir, cahil ve tecrübesizler bu ifadelerle alay ederler. Fakat o
ifadeleri açıp içine nüfuz edebilenler yalnız onun sözlerinin büyük mâna ifade
ettiğini, faziletin en asil timsalleri olduğunu görürler. Bunlar öyle
ifadelerdir ki, her yere, hususi ile, salâha ve tekemmüle çalışan insanların
gözlerini dikdikleri noktalara yükselir ve nüfuz ederler, der.
Eflâtun'un
apolojisinde yazdığına göre Sokrat muhakemesinde insanlarla bu şekilde
konuşmasını bir tanıdığının Sokrat'tan daha âlim olup olmadığı sualine hayır
cevabını almış olduğu Tanrıya kendisinden daha âlim adam bulup göstermek
gayreti ile izah etmiş ve yine ayni muhakemede konuştuğu pek çok kimselerin
hakikatte bir şey bilmediklerini: fakat buna rağmen bir şey bildiklerini
zannettiklerini, kendisinin ise bir şey bilmediğini ve bunu bilmekle onlardan
daha bilgili olacağını söylemiştir.
Sokrat
usulünün ikinci kısmı kendisinin dediği gibi hakikatin bulunmasını sağlar.
Sokrat muhatabı faydalanmak arzusunu
gösterirse konuşmağa ciddi bir mahiyet verir, derinleşir ortaya sürülen
fikirleri, vakıaları karşılaştırarak arandan şeyin mefhum olarak ifadesine
varıncaya kadar ileri gider, karşısındakinin içinde saklı bulunduğu halde
farkında olmadığı fikirleri sanki üzerindeki örtüleri birer birer kaldırarak
ortaya çıkarır.
Theaitetos'a
kendisinin çok asil ve vekarlı bir kimsenin Phenorete'nin oğlu olduğunu gerek
anasına gerek kendisine Tanrı tarafından bu doğurtma sanatının ihsan
edildiğini, anasının kadınları doğurttuğu gibi kendisinin de delikanlıların,
asilzadelerin ruhlarım doğurttuğunu söyler.
Ona göre herkes kendi kendisinin hocasıdır:
Öğrenmek için insana muayyen şartların yardım etmesi kâfidir. Öğrenmek kendisi
veya kendisinde bulunan hakkında fikir edinmektir, başkalarına öğretmek onlara
fikirlerini doğurtmaktır. Doğurtma usulü zaruri olarak hocanın sual sorarak
fikirlerin doğumuna yardım etmesinden ibarettir. Kratylos'a (sormasını ve cevap vermesini bilen kimseye
sen diyalekçi mi diyorsun, yoksa başka bir adı mı var onun) demekle bu usule
ayni zamanda diyalektik adını vermiş oluyor.
Sokrat'ın
bu usulü tatbik ederek gösterdiği felsefi faaliyetin gayesi ve mefhumların
tayini ve tarifidir. Ona göre bilgi yakini mefhumlara dayanır.
İlim
her şeyi cins ile tarif ve tasnif etmektir. Her şeyin gerçek sırasını tayin
etmek sureti ile ferden nev'e, neviden cinse, hususi istintaçlardan umumi
prensibe çıkmalıdır. Sokrat istikra usulünü maharetle kullanarak evvelâ
münferit vak'alardan umumi mefhuma çıkar, yani fertleri ve cüzuleri ayrı ayrı
tetkik eder; hepsinde müşterek olan vasıfları tespit ederek cinsi bulur ve
tarifi yapar.
Fakat
bundan başka talil usulünü kullanmakta da büyük bir kudret gösterirdi. Bu usul
ile mevcut tariflerin ve hükümlerin doğruluğunu kontrol eder, kümlerden
cüzilere İnerdi. Bu. tariflerin ve hükümlerin doğru olanlarından kendilerine
bağlı olan neticeleri ortaya çıkarmağa, doğru olmayanlarının da hatalarım
tespit etmeğe yarardı.
Sokrat
insan düşüncesini, duyularla malûm olan âlemden akıl ile malûm olan âleme,
mahsus âlemden makul âleme yükseltmiştir. Sokrat, mantığı tesis eden bir adam
olmamakla beraber —bu şeref Aristo'ya aittir — onu dâhiyane bir sezişle
kullanmıştır. Ksenofon, Sokrat araştırmalarında daima en şüphesiz en basit
olandan hareket eder ve bunu en sağlam yol sayardı, der.
Aristo
da Sokrat'ta kendisine haklı olarak atfedilecek iki şey vardır: Bunlar da
istikra ve külli mefhumların teshilidir, demiştir.
Abdülhak Kemal Yörük
Kaynakça : İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası C.16 (1950), sf. 291-294
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder