T.C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu 2018/270 E. - 2020/498 K. Tarih: 03.12.2020

Bir matematikçi Öklid’in teoremlerini nasıl kabul ediyor ise, bir hukukçu da yukarıda açıklamaya çalıştığımız yorum ilkelerini o şekilde kabul etmelidir. Öklid’in 'bir üçgende büyük açı karşısındaki kenar, diğer kenarlardan büyüktür' şeklindeki teoremi nasıl apaçık doğru ise, nasıl bu teorem 2300 yıldır bütün matematikçiler tarafından doğru olarak kabul ediliyor ve uygulanıyor ise, hukukta 'istisnalar dar yorumlanır' ilkesi de o derece apaçık doğru bir ilkedir ve bütün hukukçular tarafından doğru olarak kabul edilip uygulanmalıdır. T.C. YARGITAY Ceza Genel Kurulu 2018/270 E. - 2020/498 K. Tarih: 03.12.2020

4 Haziran 2021 Cuma

Manevi Değerler Ve Boyutları

Manevi Değerler

İnsan doğası gereği beden ve ruhtan oluşan bir öze sahiptir. Bu özün doğasında da maneviyat yer almaktadır. Hayatı anlamaya, başkalarıyla güven çatısı altında bir ilişki kurmaya ve sorgulayıp düşünmeye iten maneviyat, yukarıda da belirtildiği şekliyle kişinin doğuştan gelen bir parçasıdır.

Manevi değerlerin yeterince anlaşılabilmesi için manevi kelimesinin tanımlamasını iyi bir şekilde analiz etmek gerekmektedir. Çeşitli kaynaklarda yer alan tanımlamalarda uzlaşma yoktur ve birçok tanım yer almaktadır. Avrupa ve Amerika’da da son zamanlarda gündemde olan bu kavramlar tanımlanma sürecindedir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre manevi kavramı: “görülmeyen, duyularla sezilebilen, soyut, ruhani, tinsel, maddi karşıtı” şeklinde ifade edilmektedir (Türk Dil Kurumu, 2018). Manevi sözcüğü mana kökünden türemiştir. Mana en basit ve anlaşılır haliyle sözle anlatılmak istenen şey şeklinde tanımlanabilir. Maksatları beyan etmek üzere başvurulan sözcükler ve bu sözcüklerin meydana getirdiği cümleler, belirli bir veya birden çok manayı ifade etmek için kullanılabilir (Kahveci, 2009: 186).

Maneviyat için ise çeşitli tanımlamalar mevcuttur. Manevi şeyler, madde ile alakalı olmayan; düşünce ve zihinle ilgili olan (Topsakal ve Çetin, 1996: 1898), maddi olmayan, içsel olan, kişinin iç dünyasıyla ilgili olan şeyler olarak tanımlanabilmektedir (Püsküllüoğlu, 2004: 657). Maneviyat kavramı ile ilgili bir diğer tanım ise şu şekildedir: Madde ve cisimle alakası bulunmayan, ruh ve mana ile ilgili olan hususlar, manevi şeyler-çeşitli güçlükler tehlikeler karşısında inanç ve ahlaki değerlere bağlılıktan doğan dayanma gücü, ruh kuvveti, moraldir (Ayverdi, 2005: 1931).

Benliğin ve kişiliğin gelişimi ve anlam arayışı gibi konularla ilişkili olan maneviyat, kişiye özgüdür. Bu nedenle şahsi ve bireysel bir konudur. Duygularımız ve tecrübelerimiz bir sosyal çevrenin içerisinde şekillenirler. Dolayısıyla deneyimlenen olaylar ve yaşanmışlıklar yadsınamaz. Bu açıdan bakıldığında kişilerin manevi yönleri ya güçlenir ya da güçlenemez. İnsanların dili, yaşadıkları yer ya da yerler, yaşama biçimleri, hayatı algılayışları, kültürleri vb. unsurlar manevi yönlerine ve dolayısıyla değerlerine de etki ederler. Buradaki maneviyat bireysel olmakla beraber sosyal çevrenin içerisinde farklı bir bakış açısı kazanır. Kişiler kendi dışında manevi olarak düşünmesi gereken şeylerle karşılaşabilirler.

Bireylerin manevi yönlerine ve değerlerine etki eden bir diğer unsur ise çalışma ortamıdır. İş hayatında farklı zamanlarda karşılaşılan farklı zorluklar iş görene bir tecrübe kazandırır. Kazanılmış olan bu tecrübe bireyin manevi yönünü güçlendirirken sahip olduğu değerlere yenilerini katabilir. Bu ilişki çift taraflı olarak yorumlanabilir. Çalışma ortamının bireyin manevi değerlerine katkıda bulunmasının yanı sıra birey sahip olduğu manevi değerleri ile çalışma ortamına katkıda bulunabilir. Manevi değerleri güçlü olan bir iş gören çalıştığı kurum için her zaman en iyisini, en doğrusunu yapmayı kendine amaç edinir. Çalışma ortamındaki iş arkadaşlarıyla olan ilişkisini doğru ve sağlam temeller üzerine kurabilir ve böylece çalışma ortamında takım ruhunu tam anlamıyla oluşturabilir.

Bir şeye inanıp inanmamak insanların iradesine kalmıştır. Ruh ve bedenin tabiatı olan maneviyat yönü hakikati aramak ya da bulmak isteyebilir. Bir insan Allah’a inanmamayı tercih ederse bu hakikati bulmak için olanaklarını yok etmek istediği anlamına gelmez. Çünkü en başta denildiği gibi inanıp inanmamak konusunda insanlar özgürdür. İnanmamayı tercih eden insanlar için hakikati bulma arzusu son bulmuştur denemez. İnanmak sonradan kazanılan veya benimsenen bir kavramdır. Ancak insan her zaman doğası gereği manevi olarak beslenmek isteyebilir.

Horozcu (2010) Sübjektif olarak nitelendirdiği çalışmasında dindarlık ve maneviyatın sağlık üzerindeki etkisinden söz etmektedir. Çalışmasının sonuç bölümünde yapılan araştırmalar ve önemli psikologların görüşleri incelenmiş, maneviyatın ve dindar yaşantının kişiler üzerinde ruhsal ve fiziksel sağlıklarında önemli etkilerinin olduğu ve bireyleri olumlu etkilediği tespitinde bulunulmaktadır. Buradan hareketle hayatın bir anlam ve gayesi olduğundan yola çıkarak ölümden sonraki hayatında kişiye ruhsal bir doyum sağladığı ve bedensel problemlere bu şekilde karşı koyduğu tespitine de varılmıştır (Horozcu, 2010: 236).

Din ve maneviyat karşılaştırmasının birleşme ve ayrılma noktaları üzerine kaleme alınan makalede, din ve maneviyat kavramlarının temel seviyede incelendiği ve bu iki kavramın ayrılıp farklılaştığı noktaların tespit edildiği çalışma yapılmıştır. Genel görünüme ve analizlere ışık tutan çalışma maneviyatın ya da dindarlığın birbirlerine örülü olduğunu diğer yandan da bu terimlerin bireysel, kurumsal, iyi ya da kötü olarak ayrıştırmanın basite kaçmak olarak değil aksine karmaşıklığı azaltmak adına kabul görmesini öne sürmüşlerdir (Kimter, 2013: 110).

Rio ve White’ın (2016) hilomorfik bir bakış açısıyla yazdıkları maneviyatı ve dindarlığı ayırmak adlı çalışmasında maneviyat ve dindarlığın ayrı düşünülmesi gerektiği düşüncesini savunmuşlardır. Maneviyatın türlerine göre sınıflandırılmasının ve farklı manevi kimliklerin kabul edilmesi görüşündelerdir. Maneviyatı her bireye özgü olduğunu ve bir varoluş ilkesi olarak kişinin hayata karşı tutumunu sergilendiğini çalışma boyunca değinmişlerdir. Bütün bunlar ışığında kurumsal ve ampirik yayınların, çalışmada savunulan bireylerin insan olmalarının gerektirdiği manevi olma durumu desteklenmiştir. Kişilerin inanç toplulukları oluşturmalarının ve dini sistemler içerisinde olmaları maneviyatın bünyesinden aldıklarını yinelemişlerdir. Son olarak da hilomorfik maneviyat tutumunu geliştirmek için ve literatüre katkı sağlayacak bazı stratejiler önermişlerdir (Rio ve White, 2016: 104-107).

Manevi Değerlerin Boyutları

Bu araştırmada manevi değerlerin üç alt boyutu yer almaktadır. Bunlar anlamlılık boyutu, düşüncelilik boyutu ve güvende olma hissi boyutudur.

Anlamlılık Boyutu

Anlamlılık bütünlük duygusunun motivasyonel ögesini oluşturmakta ve birinin yaşamındaki olayları ya da ortaya çıkan olumsuzluklara meydan okuma ya da okumamaya ilişkin olarak ne derece anlamlı gördüğüne ilişkin algısını ifade etmektedir (Çeçen, 2008: 20). Anlamlılık kişinin yaşamsal doyumunu tamamlamaya katkı sağlayan bir boyuttur. Kişi kendini yükseltmeye ve geliştirmeye çalışır. Bu sırada çevresinde olan gördüğü ya da görmediği şeylere karşı arayış içindedir. En önemli noktası hayatı anlamaya çalışmaktır. Hayatı anlamaya çalışmak zihni açan ve kendisini de anlamasına yardımcı olan bir süreçtir. Kişi bireysel bütünlüğünü ve benlik saygısını oluştururken de henüz çok küçük yaşlardan itibaren kendi için anlamlı olan birçok değer oluşturur. Oluşturulan bu değerler ilerleyen yaşamında hayatı anlama çabası hususunda da kişiye yol gösterir. Bir diğer tanımda ise anlamlılık bireye, kendisini ve çevresini tanıtarak kimlik kazandırmaya yardımcı olan bir kavramdır (Erdem ve Kesgin, 2017: 128). Marcia (1994)’a göre ise kimlik; sosyal bağlam içerisinde bireyin kendisindeki ve başkalarındaki anlamlılık duygusudur (Demirkapı, 2013: 40).

Anlamlılık boyutunda bireylerin anlam arayışı içerisinde olması manevi değerlerin diğer boyutları açısından besleyici bir özellik göstermektedir. Çünkü bireyler hayatını anlamlandırmaya çalışırken diğer boyutları oluşturan düşüncelilik ve güvende olma hissini önemserler. Bireyler hayatın anlamlı olabilmesi için önce güvende olma ve sonrasında düşünceli davranmanın gerekliliğinin farkındadırlar.

Düşüncelilik Boyutu

Bireyler kendilerini daha iyi hissetmek, yaşadıkları aile ve toplum içinde daha mutlu olmak, sevilmek ve saygı görmek ve çalıştıkları kurumlarda örgüt içinde çeşitli çatışmalardan kaçınmak ve sıkıntı yaşamamak için düşünceli olmaları gerekmektedir. Düşüncelilik boyutu empati yapmayı gerektirir. Empati bir bireyin kendisini bir başkasının yerine koyarak onun gibi hissetmeye ve düşünmeye çalışması olarak tanımlanmaktadır (Ersoy ve Köşger, 2016: 2). Bireyler arası iletişimde de oldukça önemli olan empati yapmak duygu ve düşüncelerin doğru bir şekilde algılanmasını sağlamaktadır. Düşüncelilik diğer bireylerle sosyal ilişkilerde anlayışlı olmayı gerektirirken anlayış diğer bireylere karşı açık ve duyarlı olmayı beraberinde getirir. Sabır, nezaket, hoşgörü ve düşüncelilik gibi faktörler de anlayışlı olmanın temelini oluşturmaktadır (Deniz vd. 2012: 428).

Bireyler kendilerini daha iyi hissetmek, yaşadıkları aile ve toplum içinde daha mutlu olmak, sevilmek ve saygı görmek ve çalıştıkları kurumlarda örgüt içinde çeşitli çatışmalardan kaçınmak ve sıkıntı yaşamamak için düşünceli olmaları gerekmektedir. Düşüncelilik boyutu empati yapmayı gerektirir. Empati bir bireyin kendisini bir başkasının yerine koyarak onun gibi hissetmeye ve düşünmeye çalışması olarak tanımlanmaktadır (Ersoy ve Köşger, 2016: 2). Bireyler arası iletişimde de oldukça önemli olan empati yapmak duygu ve düşüncelerin doğru bir şekilde algılanmasını sağlamaktadır. Düşüncelilik diğer bireylerle sosyal ilişkilerde anlayışlı olmayı gerektirirken anlayış diğer bireylere karşı açık ve duyarlı olmayı beraberinde getirir. Sabır, nezaket, hoşgörü ve düşüncelilik gibi faktörler de anlayışlı olmanın temelini oluşturmaktadır (Deniz vd. 2012: 428).

Güvende Olma Hissi Boyutu

Sağlığın TDK’de yer alan tanımı bireyin fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden tam bir iyilik durumunda olması, vücut esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet şeklindedir (Türk Dil Kurumu, 2018). Biyolojik olarak bozulmuş olan sağlığın yerine getirilmesi için nasıl ki tedavi ve ilaç arayışına giriliyor ise, ruh sağlığın teminatı için de insan güvende olma hissine muhtaçtır. İnsan kendini güvende hissettiği zaman her şeyin yolunda gittiğini düşünür (Tarhan, 2012). İnsanlar arasındaki ilişkilerde en temel duygu güvendir. Birey güven duyduğu kişilere karşı barış ve sevinç içinde olur ve saygı duyar. Güven duygusu insanların içinde bulunan boşluğu doldurur. İnsanlar bu hisse hem tutunmak hem de teslim olmak isterler.

Güvende olma hissi bireyin kendi içinde, toplum içinde ve örgüt içinde olarak ayrı ayrı incelenebilir. İlk olarak bireyin kendi içinde güvende olduğu hissinin oluşması bireyin iç dünyasında mutlu olmasını sağlamaktadır. Güvende olduğunu hisseden, düşünen kişi içinde derin bir barış hisseder. Yaşadığı hayat içinde karşılaşabileceği sorunlara karşı kendinden emin bir şekilde yaşar. Bu sorunlardan herhangi biriyle karşılaştığında ise daha soğukkanlı ve pratik şekilde çözümler üretebilir. Toplum içerisinde güvende olma hissi ise bireyin yaşadığı toplumdan zarar görmeyeceği, kendisini o toplum içinde mutlu, huzurlu ve barış dolu hissedebilmesidir. Birey toplum içinde yaşarken dışarıdan gelecek birçok tehlikeye ve tehdide açıktır. İşte gelebilecek bu tehdit ve tehlikelerin toplumun yani birlikte yaşadığı insanların varlığı sayesinde engellenebileceği düşüncesi bireyin toplum içinde güvende olma hissini tanımlamaktadır. Örgüt içinde güvende olma hissi ise bireyin çalıştığı kurumla alakalıdır. Birey çalışma ortamında kendini ne kadar güvende hissederse o kadar verimli olur. Sürekli işini kaybetme kaygısı, ücretini alamama endişesi, iş arkadaşlarıyla anlaşamama vb. korkulara sahip çalışanlar örgüt içinde kendini güvende hissedemez ve çalışma hayatında tam bir mutsuzluk hakim olur. Bunun önüne geçilebilmesi için iş gören çalıştığı ortamda, örgüt içinde kendini güvende hissetmelidir. Bu güven hissinin oluşması neticesinde işsiz kalma, maaşını alamama, arkadaşlarıyla anlaşamama gibi korkularını yenerek kurum için daha verimli işler yapan bir çalışan haline gelebilir.

Prof. Dr. Hüner Şencan

Kaynakça : Pamukkale Journal of Eurasian Socioeconomic Studies 2019/6, sf. 3-6 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bilimsel Araştırmada Etik Problemler

Geçmişten günümüze insanlık tarihi boyunca bilimsel araştırmalar insanlığın çizgisine yön vermiştir. Yapılan araştırmalar kimi zaman insanlı...